İnsan hayra da şerre de yeteneklidir. İnsan üzerinde birisi diğerinden daha baskın değildir. İyiliğe yönelirse kendisini o yöne sevk etmesindendir. Eğer kötülüğe yönelirse aldığı terbiye ya da iç veya dış etkiler dolayısıyladır. Değilse yaratılışında şerre yönelme meylinin ağır bastığından değildir (Hak Dini Kur’an Dili, c.8, sh.5839). Bu demektir ki, insanın gördüğü terbiye iyilerden ya da kötülerden olmasında doğrudan etkilidir. Diğer bir ifade ile kişinin cennetlik ya da cehennemlik hayat yaşaması, ailesinden, eğiticilerinden veya çevresinin üzerdeki doğrudan etkilerden kaynaklanmaktadır. Bu sebeple anne ve baba olarak evimizde, kişi olarak toplum içinde çocuklarımıza örneklik etmekte olduğumuzu düşünerek, onların hayatlarını ne derece etkileyebildiğimizin bilincinde olmamız zaruretini kavramalıyız.
İnsan iyilik ve kötülüğü ayırt edebilecek kaabliyette yaratılmıştır. Bununla birlikte kârını da zararını da bilir. Nefsinin kötülüğü emrettiğinin, buna karşılık Allah’ın kendisinden iyiye meyletmesini istediğinin de idrakindedir. Nefsinin isteklerine uyduğu zaman zarar edeceğini, ilahi iradeye râm olduğunda ise iki cihanda da kârda olduğunu bilebilecek kabiliyettedir. İkisi arasında geniş bir seçme serbestisinin olduğunu, bu seçiminin dünya ve ahiret hayatının mahvı ya da kurtuluşu manasına geldiğini de bilmelidir. Bu bilgiyle nefsin isteklerine uymamak gereğini kavramalıdır. Dolayısıyla nefsini arındırmak ilk hedefi olmalıdır. Çünkü nefsini kirliliklerden arındıranların kurtuluşu muhakkaktır: “. Nefsini arındıran elbette kurtuluşa ermiştir” (Şems, 9).
İbadetlerin ilk ve son gayesi insanı Allah’a eriştirmektir. İnsan ibadetlerle nefsani ve bedeni olarak temizlenir. Namaz, oruç, zekat ve hac gibi ibadetlerin ahiretlik gayesi cenneti kazandırmanın yanında, Kur’an-ı Kerim’de dünyalık gayesinin de ruhen ve bedenen insanın temizlenmesi ve arınması olduğu ifade edilir (Ankebut, 45; Bakara,185; Tevbe, 103). İnsan ibadetleri ile Allah’ı şuuruna yerleştirir. Çünkü ibadetler Allah’ı zikirdir (Taha,14). Allah inancı insanı kalp temizliğine eriştirir. Zira kalbe Allah’tan başka bir inancın girmemesi, başka inançlardan arınması, saflık ve arilik demektir, nefsin arınması demektir. Bu kalp nefsani isteklere ve tahriklere boyun eğmez. Böyle kalbin bulunduğu bedenden kötülük sadır olmaz. Allah şuuru kötülüklere karşı kalkandır.
Zikrin maksadı insanı Allah’ın murakabesine sokmaktır. Allah’ı şuuruna yerleştiği insan için O her yerde hazırdır ve nazırdır, kendisini murakabe etmektedir ve her halinden haberdardır. Bu murakabeden haberdar olmayan insan azgınlaşır ve nefsinin eline düşer. İbadet içinde saflaşan, sükuna eren, huzur bulan kalp, bunu itiyad haline getirip ibadet olmayan hayatın diğer alanlarına da yansıtır, günün her anında Allah ile başbaşadır. Nefsinin isteklerine karşı ruhen her zaman dayanıklı, her zaman güçlü, ona fırsat tanımaz.
Nefsi kirlilikten kurtarmak insan için büyük meziyettir. Yaratılmışların en güzeli, en mükemmeli olabilme sırrı buradadır. Nitekim nefsin şehevi tahriki ile Yusuf (AS)’a iftira atan kadın, nefsinin ağır baskısından sıyrılıp Hakk’a yönelince suçunu itiraf edebildi (Yusuf, 51). Toplumumuzda yaşanan kötülükleri ortadan kaldırmak için nefsimize bakmamız yetecektir.