Allah (c.c.) ,Kur’an-ı Kerim’de Casiye Suresi 23. ayetinde şöyle buyurur: “Tanrısını arzusundan ibaret kılan, Allah’ın -bilgisine rağmen (sapmayı tercih ettiği için)- kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi bir tasavvur et. Allah’tan sonra onu kim yola getirecek! Düşünmüyor musunuz?” Yani, heveslerini ön plana çıkaranlar, şehvetleri bütünüyle kalplerini kaplamış, bencilliklerinin esiri olmuş kimseler arzularının ve şehvetlerinin emrindedirler. Bu durumda gözleri perdelenmiş, kalpleri mühürlenmiş, duygusuzlaşmışlardır. Çünkü zevklerinin ve hırslarının peşindedirler. Böyleleri ilim erbabı da olsalar doğruyu kavrayamazlar. Zira akılları insafın değil, arzularının çizgisindedir. Dini kaygıları zayıftır ya da yoktur. Hayatlarını Allah’ın rızasına uygun yaşamak yerine esiri oldukları nefislerinin istekleri doğrultusunda yaşarlar. (Hak Dini Kur’an Dili, c.6, sh.4321; Kur’an Yolu, c.5, sh.19). Utanma duygusunun bağlayıcılığını hissetmezler. Bundan dolayı da toplum kendilerinden doğacak zarardan ve hastalıklardan emin değildir. Peygamber Efendimiz (SAV)’in: “Utanmazsan dilediğini yap”(Buhari, Edep, 78) buyurduğu gibi, kendilerinden her şey beklenir ve nerde, ne zaman, ne yapacakları belli olmaz.
Bütün kirliliklerin temelinde bu nefis kirlenmesi yatar. Çevre kirliliği, çevrenin dengesinin bozulması, toplum yapısının yıpranması, ahlaki erdemlerin bozulması, ahlaki kirlilik, gelenek ve örfün bozulması ve daha birçok bozulmanın temelinde nefis kirliliği yatar.
Oysa insan Rabbinin huzurunda mahçup olmamak için bu kötü huylardan ve nefsin isteklerine uymaktan, nefis kirliliğinden sıyrılmalıdır. Bunlardan kurtulma istek ve azmi, ilahi irade tarafından, mü’minin hayatının öncelikleri arasına konmuştur. Öyleyse mü’min, nefsin elinde bir koz olarak sürekli Rabbına karşı günah sebebi olan bu hastalıklardan kurtulma gayretinde olmalıdır. Bunun için de Allah Teala’nın kurtuluş tarifelerine sımsıkı sarılmalıdır.
İnsan için aslolan ebedi hayattır. Geçici dünya menfaatleri ve zevklerini ebedi mutluluğa tercih etmek, Peygamberimizin tarifini yaptığı: “Mü’minin ferasetinden korkun, çünkü o Allah’ın nuru ile bakar” hadisinde olduğu gibi, mü’minin ileri görüşlülüğü, anlayışı, idraki, kâr zarar muhasebesi kaabileyeti, kısaca feraseti ile bağdaşmaz. Allah Teala, Al-i İmran Suresi 14. ayetinde insanın dünyanın süsüne meylinden bahsettikten sonra (ayet yukarıda geçti), insanın asıl tercih etmesi gereken şeyin Allah’ın rızasını kazanmak olduğunu aynı sure 15. ayette bildirir: “De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri için rableri katında, altlarından ırmaklar akan ebediyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinden önemlisi) Allah’ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını tam mânasıyla görmektedir.”
Şunu çok iyi bilmek gerekir ki, her şeyde olduğu gibi nefsin kirlenmişliğinden kurtuluş da Rabbımızın bir lütfudur. O’nun yardımı olmadan nefsi kötülüklerden temizlemek mümkün değildir. Yukarıda bahsettiğimiz Yusuf (AS) kıssasında, ayetin devamında “…Rabbimin acıyıp koruması dışında…” kaydı konmuştur. Yine Elmalılı Hamdi YAZIR Hoca bu kaydı şu şekilde açmaktadır: “Ancak Rabb'imin rahmet ettiği müstesnadır. Yani, ancak Rabbimin, koruyup kayırdığı nefisler, Yusuf'un nefsi gibi Allah'ın lütfu ve rahmetiyle kötülükten arındırılmış nefisler bunun dışındadır. Onlar pak ve masum nefislerdir. Yahut ancak Rabbim rahmet ettiği vakit, rahmanî kuvvet, nefsanî kuvvete üstün geldiği vakit, onun emrini hükümsüz kılar ve gücünü kırar. Veya nefis ilâhî emre uyar da kendi emrini terk ederse fenalıktan uzak kalır. Şüphe yok ki, Rabb'im ğafurdur, rahîmdir. Mağfireti ve rahmeti büyük, çok büyüktür. Şu halde birçok hallerde nefislerin tabiatları icabı uğradıkları meyilleri ve istekleri, Rabbülalemin kendi mağfiretiyle örttüğü ve önlediği, onların fiil alanına çıkmasını engellediği, rahmetiyle koruyup kayırdığı için, günahını itiraf edip bağışlanma dileyenlere de mağfiret ve rahmet eder.” (Hak Dini Kur’an Dili, c.4, sh. 2873).
Yine Yusuf Suresi 33. ayetinde Allah Teala’nın buyurduğu gibi Yusuf (AS) da bir Peygamber olarak, kendisine kurulan tuzaktan kurtulmak için Allah’a sığınmıştır: “Yûsuf, “Rabbim! Zindan bana bunların benden istediklerinden daha iyidir. Eğer onların bana kurdukları tuzağı boşa çıkarmazsan, onlara meyleder ve cahillerden olurum!” dedi. Hiç bir zaman nefsimizden emin olmamalıyız. Onun insan için açık bir düşman olduğu gerçektir. Nefsin şerrinden emin olmak için de Allah’a sığınmalıyız.