İslam Dini’nin temel ibadetleri vardır. Peygamber (SAV)’in buyurduğu gibi İslam onlar üzerine kurulmuştur: “İslâm beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka tanrı olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın peygamberi olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır.” (Buhari, İman, 2). Şunu öncelikle ifade etmek gerekir ki, ibadetler, kul olarak bizim, yaratan ve bunca nimetleri veren Rabbimize karşı şükran borcumuzdur. Kulluğumuzun dünyalık göstergesidir. Aynı zamanda, ifa edilişteki şekle, şevke, samimiyete, vaktinde yerine getirilişte gösterilen hassasiyete göre Allah huzurunda bir mevki kazandırma ve inanca bağlılıktaki sebatı tayin etmede ölçü olabilecek fiilimizdir. Diğer bir ifade ile takva ölçümüzdür. Allah Teala: “Gökleri ve yeri yaratan, gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü türlü ürünler çıkaran Allah’tır; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize veren, nehirleri sizin için faydalı olacak şekilde yaratan O’dur. Düzenli seyreden güneşi ve ayı sizin için yararlı kılan, gece ile gündüzü faydalanacağınız biçimde yaratan O’dur. O size istediğiniz her şeyi verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız başa çıkamazsınız. Şu bir gerçek ki insanoğlu çok zalim, çok nankördür!” (İbrahim,32-34); “Yeryüzünde ne varsa tamamını sizin için yaratan, sonra göğe yönelerek onları, yedi gök olarak tamamlayıp düzene koyan O’dur ve O, her şeyi hakkıyla bilmektedir.” (Bakara, 29) buyururken, adeta O’na karşı yerine getirmek zorunda olduğumuz ibadet borcumuzun nereden kaynaklandığını anlatmaktadır. Şunu da hiçbir zaman unutmamalıyız ki, Allah’ın ibadete ihtiyacı yoktur. Muhtaç olan, sonradan yaratılan ve hayatını devam ettirebilmek için yaratanın verdiklerine mahkûm olan kuldur. Öyleyse ibadet şükür, ibadetsizlik ise nankörlüktür ve nimetlerin azlığının ya da yok olmasının sebebidir.
İbadet Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Peygamberimiz Muâz b. Cebel'e (Allah ondan razı olusun): “Muaz! Allah'ın kulları üzerindeki hakkı nedir, bilir misin?” dedi, Muâz: “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir,” diye cevap verdi. Peygamberimiz: “Allah'a ibâdet etmeleri ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır” buyurdu. Sonra peygamberimiz tekrar sordu. “Allah'a ibadet ettikleri takdirde, kulların Allah üzerindeki hakkı nedir, bilir misin?” dedi. Muâz'ın “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir,” demesi üzerine peygamberimiz: "Onlara azap etmemektir",buyurdu. (Müslim, İman, 10.) İbadetleri yaparak şükür borcunu ödeyen kula, dünyalık olarak nimetlerin artırılması ile Ahiretlik olarak da azaptan kurtuluş ile karşılık veriliyor. Nitekim ayet-i kerimede bu açıkça ifade ediliyor: “Hani rabbiniz, ‘Eğer şükrederseniz size (nimetimi) daha çok vereceğim, nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım pek şiddetlidir!’ diye bildirmişti” (İbrahim, 7).
Bütün ibadetlerde dünyevi ve uhrevi faydalar vardır ve bunların tamamı kullar içindir. Dünyevi olarak düşündüğümüzde bu faydaların insanlar için ferdi, ailevi ve içtimai yönlerinin bulunduğuna ve bunların çok yönlü olduğuna şahit oluruz. İnsan dünyanın en hassas varlığıdır. Ruhi ve bedeni ihtiyaçlar içindedir. Bu ihtiyaçlarının her birinin karşılığı belki bir ibadette gizlidir. Ruhen ve bedenen tatmin olabilmesi burada saklıdır. Bu sebeple ibadetleri bütün şartlarına uyarak eksiksiz yerine getirmek, hem sevinçlerimizin, mutluluğumuzun tamamlanması hem de, stres, sıkıntı ve elemlerimizin giderilmesi bakımından fıtri ihtiyacımızdır.
Bir önceki yazımızda namazın insana dünyada kazandırdıklarına kısaca temas etmiştik. Önümüzdeki günlerin hac yolculuğu için hazırlık devresi olması hasebiyle haccın dünyevi uhrevi hikmetlerine temas etmek yerinde olacaktır.
Hac ömrün ibadetidir. Dinimizce zengin sayılan, sağlık, güvenlik ve diğer yönleri ile gerekli şartları taşıyan Müslümanların ömründe bir defa hac ibadeti yapması farzdır. Hac ibadetinin mekânı Suudi Arabistan, diğer bir ifade ile Hicaz bölgesinde bulunan Mekke ve civarıdır. Dolayısıyla bu topraklara gidip Allah’ın istediği ve Peygamber Efendimiz (SAV)’in bizzat icra ederek gösterdiği şekilde yerine getirmeden, yerine başka şekilde hayri harcamalarda bulunmak hac ibadetinin yerine geçmez. Yani hac ibadeti için her ne surette olursa olsun başka bir ifa tarzı yoktur. Vekil ya da bedel olarak da olsa haccın ifası bu yolladır.
Tabi, hac ibadetinin ifa tarzının böylece tayin edilmiş olmasının kullar bakımından; orada yapılan ibadet şekilleri yönüyle ve bizzat yolculuğun emredilmesi yönüyle değerlendirildiğinde çok büyük hikmetleri vardır.
Bir sonraki yazımızda bu hikmetleri şahsi, ailevi, ictimai ve ibadetlerin ifa ediliş tarzına göre değişik yönleri ile işleyeceğiz.
Mustafa TOPAL
Alanya Müftüsü